İlaria, 80 yaşındaki anneannesiyle birlikte aynı evdeyaşamaktadır. Annesini küçükken trafik kazasında kaybetmiş, gerçek babasınınvarlığını çok sonra anneannesinden öğrenmiş, kalbi kırık bir genç kızdır İlaria.
Annesiz babasız büyüyen İlaria, küçüklüğünden bu yanayaşadığı travmalardan olsa gerek, kendisiyle ve dış dünyayla barışık değildir.Kendisini hiç anlamadığını düşündüğü anneannesiyle konuşmaktan hiç hoşlanmaz. Nezaman konuşmaya başlasalar tartışırlar. 18 yaşına basınca İlaria, artık özgürolduğunu düşünür ve anneannesinin yanından kaçarcasına uzaklaşıp Amerika’yagider. Kalbi kırık anneanne, İlaria’nın gidişiyle yalnız kalır ve beraberlerkenonunla iletişim kurmaya çalıştığı, ama her defasında başarısız olduğu için,yokluğunda ona bir mektup yazmaya karar verir. Daha doğrusu bir günlük tutar.Böylece Iliara Amerika’dan döndüğünde -eğer anneannesi ölmüş olursa- busatırlar İlaria’ya anneannesinden bir hatıra olarak kalacaktır. İlaria’yakendini ancak bu şekilde anlatabileceğini düşünür.
Biz İlaria’yı hiç duymuyoruz. Kitaptaokuduğumuz 80 yaşındaki anneannenin gün aşırı torununa yazdığı mektup biçimligünlükler…
Torununa, yapabileceği asıl anlamlı yolculuğun içineyaptığı yolculuk olduğunu vurgulayan anneanne, istediği hedefe ancak ve ancak yüreğininsesini dinlediğinde ulaşabileceğini söylüyor.
Alıntılar:
“Günlergeçiyor ve ben hiçbir karar alamıyordum. Sonra, işte bu sabah, gül bunu önerdi.Ona bir mektup yaz, onunla yarenlik ettiğin günlere ait küçük bir günce tutdedi. Ve işte şimdi burada, mutfaktayım. Önümde senin eski bir defterin,ödevlerini yaparken zorlanan bir çocuk gibi kalemimin ucunu kemiriyorum. Birvasiyet mi bu? Hayır, öyle sayılmaz. Daha çok, seni yıllarca izleyecek, beniyakınında hissetmek isteyince okuyabileceğin bir şeyler. Korkma, sana ne vaazvereceğim, ne üzeceğim. Yalnızca bir zamanlar ikimizi sarmalayan ve sonyıllarda yitirdiğimiz o içtenlikle seninle biraz çene çalacağım. Çok uzun süreyaşadığım ve pek çok kişi yitirdiğim için artık biliyorum ki, ölüleryokluklarıyla değil de, -onlarla bizim aramızda- söylenmeden kalan sözleryüzünden keder verirler asıl.”
“Bedenimizinçevresinde görünmez bir zırh oluşması ergenlik döneminde başlar. Bu zırh budönemde oluşur ve ergin yaşam boyunca kalınlaşır. Gelişimi biraz incininkinebenzer. Yara ne kadar büyük ve derinse, çevresinde oluşan zırh da o kadar güçlüolur. Ama sonra zamanla çok uzun süre giyilen bir giysi gibi, en çok kullanılanyerlerinden yıpranır. Dikişleri atar ve ani bir hareket sonucu yırtılır.Başlangıçta hiçbir şey fark etmezsin. Zırhının hala seni sıkıca sardığınısanırsın. Ama bir gün birdenbire aptalca bir şey karşısında bir çocuk gibinedenini bilemeden ağlamaya başlarsın.”
“Akmayangözyaşları kalpte birikirler, zamanla kabuk tutarlar ve kirecin çamaşırmakinesini tıkaması gibi kalbi tıkayıp felç ederler.”
“Sana krep pişirmeyi öğretmemi anımsıyor musun? Sana, onları tavaya attığındatavaya düz düşmeleri gerektiğinden başka her şeyi düşünmelisin derdim. Bütündikkatini havadaki kreplere verirsen, çarpık düşeceklerine ya da fırınayapışacaklarına emin olabilirsin. Komik ama, her şeyin merkezine, tam yüreğinevurmak için gereken, yalnızca dikkatin dağılmasıdır”
“Emin olduğum tek şey, çevre görünümününburalarda yaşayan insanların kişiliklerini etkilediğidir. Ben genellikle böylesert ve buruk bir insansam, sen de öyleysen, bunu Carso’ya, onun aşındırmagücüne, renklerine ve onu kamçılayan rüzgara borçluyuz. Biz Umbria tepeleriarasında doğmuş olsaydık, daha yumuşak olurduk. Hiddet bizim huyumuz olmazdı.Daha mı iyi olurdu? Bilmiyorum. Yaşanmamış olan bir koşulun hayali kurulamaz.”
“Yalnızca acı insanı geliştirir. Ama acıylagöğüs göğüse gelmelisiniz. Kaçmaya çalışan ya da ağlayıp sızlayan kaybetmeyemahkumdur.”
“Büyürken, yanlışların yerine doğruları koymakistediğinde şunu anımsa: Yapılacak ilk devrim, insanın kendi içine yapacağıdır.Evet, ilk ve en önemli devrim budur. İnsan, kendi hakkında bir düşünceye sahipdeğilken, bir düşünce uğruna savaşmak, yapılabilecek en tehlikeli şeylerdenbiridir.”
“Önündepek çok yol açılıp sen hangisini seçeceğini bilemediğin zaman, herhangi birine,öylece girme, otur ve bekle. Dünyaya geldiğin gün nasıl güvenli ve derin derinsoluk aldıysan, öyle soluk al, hiçbir şeyin senin dikkatini dağıtmasına izinverme. Bekle ve gene bekle. Dur, sessizce dur ve yüreğini dinle. Seninlekonuştuğu zaman kalk ve yüreğinin götürdüğü yere git.”
Aranızda bu kitabı okumayan varsa tavsiye ediyorum. Okadar akıcı, üslubu o kadar içten ve içeriği öylesine dopdolu ki, bir soluktaokuyup bitirecek ve çok seveceksiniz.
##
Yazar: Susanna Tamaro
Çeviren: Eren Cendey
Can Yayınları
Sayfa sayısı: 160


Geen opmerkingen:
Een reactie posten